Jinekolojik sarkomlar

Sarkomlar, vücudun bağ dokusunda ortaya çıkan ve vücudun çeşitli yerlerinde görülebilen bir grup kanser türüdür. Bağ dokusu, kas, yağ ve kıkırdak dokusunun yanı sıra kemik, kan damarı dokusu ve vücudu destekleyen ve birleştiren diğer dokuları içerir. Neyse ki sarkomlar nispeten nadirdir. Buna bağlı olarak jinekolojik sarkomlar da çok nadir görülür. Bunun dezavantajı ise, hastalar için nitelikli bilgi ve bilgilendirme materyallerinin çok az olmasıdır. Bu da anlaşılır bir şekilde güvensizlik yaratır. Bu nedenle, sarkom hastalığının tedavisi hem hastalar hem de doktor ekibi için her zaman büyük bir zorluktur ve karşılıklı güven ile üstesinden gelinebilir.

 

Kadın genital sistemindeki sarkomlar, yumuşak doku sarkomlarının bir alt ailesidir. Kötü huylu jinekolojik kanserlerin sadece yüzde ikisi jinekolojik sarkom olsa da, bunlar ne yazık ki agresif tümör türleri arasındadır. Genellikle rahim, yumurtalıklar, vajina veya vulvada ortaya çıkarlar. Ancak, her jinekolojik sarkom aynı değildir.

Mikroskobik doku bileşimlerine göre farklı alt tipleri vardır:

 

  • En sık görülen jinekolojik sarkom, rahimdeki düz kas duvarlarında gelişen leiomyosarkomdur.
  • İkinci en sık görülen sarkom, yine rahimde gelişen endometriyal stromal sarkomdur.
  • Adenosarkomlar, bez hücreleri (adenokarsinom benzeri hücreler) ve bağ dokusu hücreleri (sarkomatöz hücreler) dahil olmak üzere çeşitli hücre tiplerinin bir karışımı ile karakterizedir.
  • Karsinosarkomlar (bkz. “Bilmeniz gerekenler?”)

Prensip olarak, jinekolojik sarkomlar daha çok yaşlı kadınları etkiler, ancak genç kadınlar da bu hastalığa yakalanabilir.

Birçok kötü huylu kanser türü için risk faktörleri vardır, örneğin ailevi ve/veya genetik faktörler, çevresel koşullar veya sağlıksız davranışlar. Sigara içmenin akciğer kanseri riskini önemli ölçüde artırdığını biliyoruz. Sarkomlar için ise şu ana kadar bu tür klasik risk faktörleri bulunamamıştır. Meme veya yumurtalık kanserinde görülebilen kalıtsal nedenler de genellikle jinekolojik sarkomlarda görülmez. Sadece çok nadir görülen sarkomların oluşumu ile genetik bir bağlantı vardır.

Ancak son yıllarda, belirli kimyasalların genel olarak sarkomların oluşumunda risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle “vinil” veya ‘PVC’ olarak bilinen “polivinilklorür” kimyasalıyla yoğun temas halinde, bilimsel çalışmalar sarkom hastalığına yakalanma riskinin arttığını göstermektedir. Kesin olarak kanıtlanmış bir risk faktörü ise tıbbi radyoterapi. Meme kanseri gibi başka bir tümör hastalığı nedeniyle radyoterapi görmüş olan kişilerde, anjiyosarkom (damar tümörü) gelişme riski beş kat artmaktadır. Ancak bu durum çok nadir görülür.

Diğer birçok jinekolojik kanser türünde olduğu gibi, jinekolojik sarkomlarda da sorun, uzun süre hiçbir belirti göstermemeleri veya ilk başta jinekolojik olmayan belirtiler göstermeleridir. Örneğin, bir sarkom akciğer metastazlarına neden olabilir ve bu da akciğer fonksiyonlarını kısıtlayarak nefes darlığına yol açabilir. Ne yazık ki bu, sarkomların genellikle geç aşamada teşhis edildiği ve bu nedenle prognozlarının genellikle iyi olmadığı anlamına gelir.

Jinekolojik sarkomların olası semptomları şunlardır:

  • Anormal vajinal kanama: Bu, en sık görülen semptomlardan biridir. Düzensiz, şiddetli veya uzun süreli adet kanamaları olabilir. Adet görmeyen postmenopozal kadınlarda, her türlü vajinal kanama anormal kabul edilmelidir.
  • Pelvik bölgede ağrı: Jinekolojik sarkomları olan kadınlar, alt karın bölgesinde veya pelvik bölgede ağrı veya baskı hissedebilirler; bu ağrı ve baskı, örneğin cinsel ilişki sırasında da hissedilebilir.
  • Vajinal akıntı: Vajinadan olağandışı, genellikle sulu veya kanlı akıntı olabilir.
  • Kilo kaybı ve yorgunluk: İleri evre sarkomlarda, tümörün yayılması ve vücudun enerji tüketimi nedeniyle kilo kaybı ve yorgunluk görülebilir.
  • Rahim veya yumurtalıkların büyümesi: Bazı durumlarda, tümör rahim veya yumurtalıkların büyümesine ve pelvik bölgede elle hissedilebilir hale gelmesine neden olabilir.
  • Karın şişkinliği veya büyümesi: Bazı jinekolojik sarkomlar, genellikle dolgunluk veya baskı hissi ile birlikte karın şişkinliğine neden olabilir.
 
Bahsedilen semptomların çoğu diğer jinekolojik hastalıklarda da görülebilir ve mutlaka sarkomu işaret etmez, bu nedenle kapsamlı bir muayene ve teşhis çok önemlidir. Yine de, pelvik bölgede sürekli veya olağandışı semptomları olan kadınlar, özellikle de menopoz sonrası kadınlar, bu semptomları muayene ettirmelidir. Zamanında teşhis ve tedavi, iyileşme şansını artırmak için çok önemlidir.
 
Jinekolojik sarkomların teşhisi, kapsamlı bir muayene ve çeşitli tanı yöntemlerini gerektirir. Jinekolojik sarkomların teşhisinde genellikle uygulanan adımlar şunlardır:
 
  • Öykü ve fizik muayene: Doktor, semptomlar, aile öyküsü ve diğer ilgili bilgiler hakkında sorular sorarak ayrıntılı bir öykü (anamnez) alır. Jinekolojik muayene de dahil olmak üzere kapsamlı bir fizik muayene yapılır.
  • Görüntüleme yöntemleri: Tümörü ve yayılımını görüntülemek için çeşitli görüntüleme yöntemleri kullanılabilir, bunlardan bazıları şunlardır:
    • Ultrason (sonografi): Ultrason, rahim, yumurtalıklar veya diğer jinekolojik organlardaki tümörleri değerlendirmek için kullanılabilir.
    • Bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans tomografi (MRT): Bu yöntemler, iç organların ayrıntılı görüntüsünü sağlar ve tümörün boyutunu ve yerini değerlendirmekte yardımcı olur.
  • Doku örneği alma (biyopsi) ve histopatolojik inceleme: Kesin tanı için doku örneği alma (biyopsi) gereklidir. Bu işlemde, şüpheli dokudan bir örnek alınır ve mikroskop altında incelenerek sarkom tümörü olup olmadığı belirlenir. Hücreler ve doku yapıları, tümörün türünü ve malignite derecesini belirlemek için ayrıntılı olarak analiz edilir.
  • Evreleme ve diğer tetkikler: Teşhis konulduktan sonra, tümörün hangi evrede olduğu ve diğer organlara yayılıp yayılmadığı belirlenmek üzere evreleme yapılır. Bu amaçla PET-CT veya lenf bezi biyopsisi gibi ek tetkikler yapılabilir.
 

Çok nadir görüldükleri için jinekolojik sarkomların tedavisi zorlu bir süreçtir. Hastalar için, bu hastalık konusunda deneyimli jinekologlar, onkologlar, cerrahlar, patologlar, psikologlar ve terapistlerden oluşan bir ekibin bakımına girmek önemlidir. Ancak bu şekilde her bir durum için en uygun tedavi seçenekleri belirlenebilir. Sarkomlar tümör biyolojisi açısından tamamen farklıdır ve ilaçla ve cerrahi tedavi açısından diğer kötü huylu tümörlerden önemli ölçüde farklılık gösterir.

Tedavi planlamasında önemli olan, tek tek cerrahi prosedürleri, tümör dokusunun sistematik analizini, ancak aynı zamanda kemoterapi ve radyoterapi veya en yeni hedefli kanser tedavileri gibi olası bireysel takip tedavilerini de içeren bir genel konseptin geliştirilmesidir.

Ameliyat

İlk teşhiste, sarkomun cerrahi olarak çıkarılması en önemli tedavi yöntemidir. Burada, vücutta malign hücre kalıntıları kalmadığından emin olmak için, sarkomun mümkün olduğunca sağlıklı dokuya kadar vücuttan çıkarılmasına çalışılır. Erken evrede, ameliyat tek gerekli tedavi olabilir.


Kemoterapi

Metastazlar mevcutsa, hastalık vücutta yayılmış olduğu için ameliyat genellikle ikinci plana atılır. Bu nedenle, bu durumda tüm vücudu kapsayan bir tedavi stratejisi uygulanmalıdır. Bunun için en uygun yöntem, tüm vücutta etki gösterebilen kemoterapidir.

Diğer kanser türlerinin aksine, sarkomlar ve jinekolojik sarkomlar konusunda şu ana kadar nispeten az sayıda yeni araştırma ve tedavi yaklaşımı bulunmaktadır.

Aşağıdaki yaklaşımlar dikkat çekicidir:

Hedefli tedaviler: Bu tedaviler, klasik kemoterapötik ilaçlar gibi hücre bölünmesine değil, belirli hücre yapılarına odaklanır. Bunlar, bir antikor veya sarkom hücresine girip hücre metabolizmasını etkileyebilecek kadar küçük olan “küçük moleküller” olabilir. Yan etkiler kemoterapiye kıyasla farklıdır. Birkaç yıl önce, pazopanib adlı madde ile hedefli bir tedavi stratejisi onaylanmıştır. Tablet olarak verilen bu tirozin kinaz inhibitörü, tümör damarlarının yeniden oluşumunu engeller. Böylece tümör dokusu yeterli kan ve oksijen alamaz ve bu da sarkom hücrelerinin “kurumasını” ve ölmesini sağlayabilir.

Trabectedin ile tedavi: Birkaç yıldır, leiomyosarkom (rahim sarkomu) hastalığının nüksetmesi durumunda, yeni bir madde olan trabectedin ile etkili bir tedavi uygulanmaktadır. Bu madde deniz hıyarıdan elde edilmektedir. Bir yandan, klasik kemoterapi gibi tümör hücresinin DNA’sına etki eder. Öte yandan, hedefli bir etkiye de sahiptir. Buna, örneğin, tümör için önemli olan kan damarlarının yeni oluşumunun engellenmesi (neoanjiyogenez inhibisyonu) dahildir.

Hipertermi, aşırı ısınma anlamına gelir ve onkolojide belirli bir tedavi yaklaşımını ifade eder, ancak bu yaklaşım tamamen yeni değildir. Bu yaklaşımda, tümör dokusu vücut ısısından daha yüksek bir sıcaklığa ısıtılır. Böylece, normal vücut hücrelerine göre zaten daha yüksek bir metabolizmaya sahip olan tümör hücreleri, ısı ile ek olarak uyarılır ve sonunda oksijenleri tükenir, böylece daha iyi yok edilirler. Ayrıca, artan hücre metabolizması, tümör hücresinin kemoterapinin etken maddelerini daha iyi emmesine neden olur. Bu nedenle, hipertermi tek başına bir tedavi olarak görülmemeli, tümör dokusunda etkisini özellikle kemoterapi ile birlikte göstermektedir. Ancak, kadın hastalıkları alanında henüz nispeten az deneyim olduğu için, etkilenen kadınlar için şimdilik çok deneysel bir kavramdır ve henüz standart tedaviye dahil değildir.

Bilmeniz gerekenler

Müller karışık tümörü: Özel bir türü olan “karsinosarkom” veya “malign Müller karışık tümörü” vardır. Bu kötü huylu tümör, kas dokusuna benzeyen ve bu nedenle sarkom olarak sınıflandırılan hücrelere sahiptir, ancak aynı zamanda epitel dokusunun özelliklerine sahip ve bu nedenle klasik bir kanser türü olan karsinom ile aynı olan hücrelere de sahiptir. Bu nedenle, karsinosarkom hem sarkom hem de karsinom özelliklerine sahiptir ve çok özel bir tedavi gerektirir. Tümör, kadın genital sisteminin tamamında ortaya çıkabilir, ancak en sık rahimde görülür ve genel olarak çok nadirdir.

Forum sizin için ne yapabilir?